Benim hareket ettiğim yerden başlayacak olursak, sen ne zaman gördün heykeltıraşı?Büyüyünce heykeltıraş olacağım mı maceranın başlangıcı? Baban kalp krizi geçirmedi mi bunu duyunca? İtiraz etmedi mi ailen? Yani nasıl başladı macera?
Ne yalan sööleyim bende 41 yaşında fakülteye başlayıncaya kadar hiç heykeltıraş görmemiştim..Ressam çok görmüştüm de heykeltıraş ne mene bişeydir bilmiyordumJSınavı kazandığımda niyetim resim bölümüne gitmek ve zaten benim için bir uğraşı olan bu alanda yetkinliğimi diploma ile tescillemekti. Bu niyetle de kayıt yaptırmaya gittim zaten. Ama birden; ben heykel okucağım dedim yanımdaki arkadaşıma..AAA!! hatta baya uzun bir şaşkınlık nidası ile aaaaaaaaaa!!!çıktı ağzından. Ne alakası var, nerden çıktı diye sordu. Bilmem, içimden ööle geldi dedim ve kararımı hemen uygulamaya koyarak heykel bölümüne kaydımı yaptırdım..
Benim metabolizmada ters işleyen bişiler var sanırsam çünkü karar mekanizması öncelikle davranıyor ardından hareket ile ilgili düşünce geliyorJSpontane kararlar ile hayatı yaşadım her zaman. Küçükken ya da gençken büyüyünce heykeltıraş olucam hayalimde yoktu üstelik JKaydımı yaptırdıktan sonra arkadaşıma gel heykel bölümünü bir görelim dedim ve hayatımda ilk defa Atatürk heykelleri dışında heykelleri orada gördüm.. Kendimi bir denize düşmüş sandığımı hatırlıyorum. Yukarıdan değil denize içinden bakmak gibiydi ve çok heyecanlanmıştım.
Eğitime başladıktan sonra da deniz diye düşündüğüm şeyin aslında büyük okyanus olduğunu öğrenecektim..Şimdi düşünüyorum da heykeli seçmek benim içimdeki maceracı kişilikle ilgili, kaşif olmak ile ilgili olduğunu görüyorum..Keşfedilmiş topraklar olsa da ben kendim için yeniden keşfetmeliyim duygusuyla hareket ediyorum..Tırmanılmış zirvelere birde ben tırmanmalıyım diyorum..Bişey fark ettim birden sevgili Erkan; ben kendim için hep zor yolu seçmişim..aa!gerçekten çok ilginçJJJzor yollar, zor durumlar, zor insanlar..ve hepside benim seçimim..Sanırım hayatın beni sınamasına izin vermeyip hep kendimi sınamaya çalışıyorum..hıımmm!! ilginç bir durum..üzerine düşünmem lazımJ
yaptığım duvar resmine dayanmışkeneJ)
Babam duyduğunda kalp krizi geçirmedi ama nerden çıktı bu diye somurtuk bir ifade ile sordu(çünkü eğitim sponsorum oydu) Annem ise şaşkınlık içinde sen resim yapıyordun şimdi heykel mi yapıcan diye sordu..Kesinlikle büyük bir bozum yaşadılar..Bağ bozumu zamanları gibi ama bizimkiler heykel bozumu yaşadılarJ)Ama hiç aldıracak halde değildim çünkü ben büyük bir maceraya atılacakmış kadar heyecan içindeydim..Sevgili Nuray Klimancero’ya tırmanırken aynı heyecanı yaşamıştırJ
kargalar ve martıları çok severim…
İtiraz edemediler bile çünkü; 41 yaşında hayatını yeniden yapılandırma gereği duyarak, spontane bir kararla 18 yaşında evlenip ve yine aynı şekilde kararla 22 yıllık uyku hali olan evliliğini sonlandıran, üstüne giydirilmiş olan; sessiz ,sakin, utangaç, aşırı sorumluluk sahibi niteliklerini üzerinden silkip atan yepyeni bir insan vardı artık.
Bununla ilgili bir dip not düşmek istiyorum; “kadınlar, çok nadir olanlar dışında büyük çoğunluğu yaşamlarını hormonlarının yönlendirmesiyle yaşıyorlar..Hormonların etkisi azaldığında yada ortadan kalktığında bir kadın artık beyni ile düşünmeye başlıyor. Ben yaşamda nerdeyim diye bir kez farkındalıkla soran kadını artık hiçbir hormon engelleyemiyor..yaşasın aklın devreye girişi!! kahrolsun kimliksiz hale getiren hormonlar!!
Sanatçı olunmaz doğulur mu? Yoksa bizden hala bir Rodin çıkar mı?
Elbette sanatçı olmak için okullu olmak gerekmiyor..Okuldaki ilk haftamda atölye hocamla bunun tartışmasını yapmıştım. Hocamız şööle demişti; “sizler sanatçı adayısınız, buradan mezun olduğunuzda sanatçı olacaksınız” Bence bu çok saçma bir görüş sanatçılık öğrenilmez okullarda, tekniklerle sanatın dalları öğrenilir, öğrenilen her teknikte ne kadar iyi olursan ol yaratıcılığın yoksa seni sanatçı değil, zanaatçı yapar. Ben heykel ve resimlerimi yaratmadan önce kendi kendimi yarattım..tamamen özgün bir dille bir “şey”den bir“birey” yarattım.Ayy! burda megolaman bir tavırla çok güldüm..hehehe!! diyerek..
değişim süreci başladı..ommmmmmmmmmmmm!!!:))
Şöyle diyeyim sevgili Erkan. Senden bir Rodin çıkmass(ama teknikleri öğrenen herkes kadar sende heykel yapmayı öğrenirsin)J..ben de olamam.zaten nerm olarak tanınmak isterimJ
Senin bu sergideki heykellerine elbise giydirmişsin gibi geldi bana. Yani elbiseli heykel gördüm de heykele elbise giydirildiğini yeni gördüm. Caiz midir hocam heykele elbise giydirmek?Peki, bu durumda Mehmet Hoca Ucubeye bir başörtüsü taksa kurtarabilir miydi heykelini? İnsanlığın en önemli sorunu başörtüsü teması ile?
Heykellerime giydirdiğim aslında toplumun kadına giydirdikleri bir anlamda..Bu çalışmalarımın genel adı “Vitrindeki Kadınlar”.Yaşamda durduğumuz her yer bir vitrin
Bize çevrilmiş bir bakış; bu sokakta, işte, evde, gazetede,dergide, bir topluluk içinde kısaca aklına gelen her yerde olabilir..Vitrindeymişcesine bakılmak..görülmek bile değil sadece bakılmak..İşte ben baktığımı görerek bu kadın bedenlerini giydirdim bir nev’i..kadının meta oluşa dikkat çekmek istedim.
.çeyizini üstünde taşıyan bir genç kadın oldu birinde; sandığındaki dantel perdeleriyle, yazmalarıyla, yünleri ve düğmeleriyle..ve boynundaki evlilik zinciriyle..
Bir diğeri tüm zenginliğine,gösterişine, parlak taşlı kemerine ve ona bağlı süt güğümüyle(etinden,sütünden, her şeyinden yararlanılır), boynundaki zincirle köleliğini vurgulamak istedim. Faceten bir arkadaşım bu heykele dair yorum yapmamamı istedi. Ona sence ? diye sordum. Ve yorumu sevgili Şerifenin yapmasını istedim.O; “en süslüler, en köledirler” dedi. Eveettttt!işte buydu bunda aktarmak istediğim..
Nermin, senin bu sergideki heykellerin hepsi kafasız biri ise yarım akıllı pardon yarım kafalı. Sen bize ve topluma bir şey mi ima ediyorsun Aziz Nesin gibi?
Heykellerim kadın torsolarından oluşuyor ve dediğin gibi biri yarım kafalıJ
Yahu bu toplumda kadınlar kafalarıyla değil bedenleriyle kimlik kazanıyor..Yarım kafası olan çalışmada sanat dünyasında hem model hem de onu kendine tema olarak ele alan sanatçı kadını vurguladım.
Birinde de çocukluğumda sakızdan çıkan artist resimlerinden esinlendim ve bira kapaklarında kolajladım artist fotolarınıJ
.mesaj ne yazık ki yine düşünen insanlara gidiyor..kafası ucubik imgelerle dolu insanlar sence vermek istediğim mesajı anlayabilir mi???
J Saçı uzun aklı kısa tanımlaması yapılan bir toplumda ben hep saçımı kısa kestim..hahahaha..belki mesaj alınır diye..nafileee..
Ben heykellerimi giydirmiyorum, örtmüyorum. Mehmet Aksoy heykellerine başörtüsü taksaydı da yine ucube olarak nitelenecekti Başbakan tarafından. Heykel düşündüren bir şeydir. Özelliklede soyutlama yapıldıysa..İzleyiciyi düşünmeye sevk eder..
Bence ucube nitelemesi çok talihsiz bir söylemdir bir ülke başbakanı için..Gerçekten de fiziksel olarak bir ucube olan birinin naturalist bir üslupla heykelini yapabilirdi Mehmet Aksoy..O zaman ne diyecekti merak ediyorum sayın başbakan..Yönetim zoruyla benim heykelime müdahale edilseydi neler hissederdin diye sormuşun yaa..Hiç fark etmiyor benim heykelime müdahale edilmemiş olması..Mehmet Aksoy’un heykeline yapılan müdahale benimde canımı yaktı..Çünkü bu müdahale çağdaşlığa, aydınlığa ve düşünceye yapılan bir müdahaledir. Ve heykel sadece bir araçtır buradaLLL
Beyninde ucube düşünceler ve kavramlar olan insanlara sen bir kadın bedenini olduğu gibi sunsan da onun çıplaklığı ile onu ucube olarak görürsün.
.
tuborg ödül heykelcikleriL
Bir firma için yaptığın ödül heykelciklerini görünce aklıma geldi. Şimdi, ben ortaokuldan beri ne ödül almış ne de takdir edilmiş biriyim. Ortaokul bilgi yarışmasında kazandığım dolmakalem de çoktan atıldı gitti. Anlayacağın, torunlarıma gösterecek hiçbir ödülüm, başarım, plaketim falan yok. Diyorum ki bana şöyle bir heykelcik yapsan ben de altına bir şeyler yazsam maksat torunlar komplekse girmesin. Mümkün mü böyle bir şey ya da teklif geldi mi böyle? (Sonuçta her şey ihtiyaçtan doğar ve bu da gördüğüm kadar büyük bir ihtiyaç)
Ödül heykelcikleri beni çok yaralayan bir konu..Hala içim acıyor..kendime kızıyorum aklıma geldikçe..İnsanlara güvenip hala kazıklar yiyorum. Büyük firma oluşuna güvenip “adam gibi bira” sloganına sahip TUBORG firmasından da kazık yedim..Ama benim kazıklarım ödül heykelciği şeklindeydiJ İstersen elimde fazlasıyla olan bu heykelciklerden sana bir tane veririm, oturur bir yerde bira içeriz.. “en iyi bira içicisi” ödülü diye sana veririm bir heykelcik..hem sen mutlu olursun hem de torunların mutlu olurJtam bu noktada dün bir arkadaşın paylaştığı şiiri okudum ve çok etkilendim..ben bir badem ağacıyım dedim sonra;
ARKADAŞIM BADEM AĞACI
Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
B...eni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Acarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya
Alıntı.
Duyduğum kadarıyla Kırşehir’in girişinde Muharrem Ertaş’ın bir heykeli varmış. Bunu gören biri “bunca Atatürk heykeli gördüm, saz çalanını ilk defa görüyorum” demiş. Buradan hareketle, Atatürk’ten sonra en çok heykeli dikilen kimdir Türkiye’de ve de dünyada?
Aziz Nesin gibi benimde bir Atatürk Heykeli hikayem var. Bronz büstüme mermercide kaide için granit kesiyorum, büstte tezgahın üstünde duruyor. Gördüğün gibi soyutlanmış bir büst. Mermer almaya gelen teyzenin biri yanıma geldi ve bana; sen heykeltıraşçımısın diye sordu? Teyzemi bozmak istemedim ve evet dedim gülümseyerek.Sonra bronz büste elini koyarak; bu Atatürk heykelini sen mi? yaptın die sordu.Önce bir şaşkınlık sonrasında müthiş bir kahkaha patlattım. Deli gibi gülüyorum(gibisi fazla))teyze ve mermerci çok şaşırmıştı..Evet teyzem dedim ben yaptım bu Atatürk heykeliniJ
bronz büst
Yaa! şimdi kadıncağızı bozmaya ne gerenk vardı dimi ama? J Üstelikte 3. sınfta olmama rağmen annem bile bana hala; ne zaman heykel yapacaksın derkenJ Yavvv!başbakana pek kızmamak lazım aslında . Onun da bildiği tek heykel Atatürk heykelidir belki..Bu ülkede Atatürk’e benzemeyen binlerce başka başka adam heykeli meydanları süslüyorken, ve her heykel Atatürk heykeli sanılıyorken, ucube söylemi için hak vermek gerekir diye düşündüm birdenJ
Gördüğüm kadarıyla heykel yaparken taş, mermer, ahşap vs. bir çok malzeme kullanılıyor. Bu aynı zamanda bir heykeltıraşın bir çok şeyi bilmesini de gerektiriyor. Kullanılacak malzemeler, mukavemet, heykel büyükse demir-çimento. Nasıl başa çıkıyorsunuz?
Heykel yapmak için farklı teknikler ve bir sürü malzeme var..Bazen malzeme beni çeker ve ona göre tasarım yaparım..Tabii malzemeye göre tekniklerde değişiyor, aletlerde.Taş çalışırken kullandığın araç ile ağaç çalışırken kullandığın araçlar farklı. Hemen hemen her teknik ve malzeme ile çalıştım..
Elbette yapım aşamasında pek çok zorlukla karşılaşma olasılığın her an var..Bazen öyle bir an olur ki heykel bitmiştir, sergilenmek üzere gitmeye hazırken bir anlık dikkatsizliğin sonucu elinden düşürür ve kırılmasına neden de olabilirsinJbaşıma böyle bişey gelmişti ve etrafımdaki herkes bir anda dağılmıştı..dışarı çıkıp ağlamıştım bendeJ
Ama ben çok inatçı biriyim..aynı tasarımı bu kez afyon mermeri ile yapmıştım..Kısacası sanatçılığım sadece tasarladığım an’dadir.Ondan sonrası ameleliktir heykel sanatında..ama ben her aşamasını çok seviyorum..
Sanırım en çok heykeli yapılan Atatürk’tür. Her ne kadar benzerlik taşımasa da heykeller, o niyetle yapılmışlarJ
nuh,gemisi ile ağrı dağı tepesinde otururkene
Heykel sanatına yabancı bir toplum olmakla birlikte, heykele ya da heykeli dikilmiş kişilere saygı büyüktür. Neden kaynaklanıyor sence bu?
Evet haklısın yeni biriyle tanıştığımda ve heykeltıraş olduğumu öğrendikten sonra ,birkaç cümle sonrası söylediği şey; benimde heykelimi yapar mısın? oluyor..Sanırım insanlar ölümsüzlük kazanma dürtüsüyle böyle düşünüyor. Ya da merkezde olma duygusu..hani dünya her birimizin etrafında dönüyor yaa egolarımıza göre..işte bundan dolayı herkes heykelini yaptırma hevesindeJ
Heykellerinden biri tıpkı sen. Yoksa ölmeden kendi heykelimi yapayım ne olur ne olmaz diye mi? Gelecek nesiller, torunlar falan dikerler mi Germencik Parkına bir heykelimi? Bir de yani nasıl desem bize de nasip olur mu dersin bir heykel?
Ben kendi heykelimi yapmadım. Ama fotoğrafta görünen benim ilk imgesel büst çalışmamdı ve bittiğinde herkes bana benzediğini söyledi..
Büstü çalışırken kendi yüzüme bakarak çalışmadım ama..kendi ruhumu aktararak çalıştım..Bu çalışma benim için çok önemli çünkü gerçek anlamda çalıştığım ilk heykel oluşu hemde bana yaşattığı farkındalık onu önemli kılıyor..Çünkü onu çalışırken heykel yapmanın insan olmakla ne kadar benzeştiğini fark etmiştim. Benim heykeli biçimlendirmem ile, benim, senin kısaca tüm insanların biçimlendirilmesi ve sonra da insan olarak yaşamın içine karışması birbiriyle neredeyse aynı..bu düşünce ile sonradan mezuniyet sergi davetiye ve afişime koyduğum, ve şimdi de web sitem de(nerminsozel.com) ilk sayfamda izleyici ile buluşan heykele dair düşündüklerimin sözcüğe dökülmüş hali var;
Somutun dışında soyut, soyutun içinde somuta ulaşma çabası...
Heykel yapmak, tıpkı insan gibi olmayı duyumsatıyor. Çamuru her eklediğinde ya da çıkardığında, kendine eklediklerin ve çıkarttıkların ya da taş çalışırken kendinde yonttukların, bazen sadece törpülediklerinle kendini oluşturmak gibi. Henüz hiçbir sey tam değil. Ne ben ne de heykellerim.
Nermin Sözel
Orta okuldaki resim öğretmenimizin zorlamasıyla naylon bir topa döktüğümüz alçıyı yontarak bir kafa heykeli gibi bir şey yaptım. Sonra da bizim incir bahçesine de gömdüm. İleride bulunsun diye. Var mı senin de böyle fantezilerin?
Heykele dair pek çok fantezim var sevgili Erkan..Ama onları burada anlatmayım..Bundan sonraki çalışmalarımla anlatmış olayımJJJ
Çok teşekkür ediyorum sana benimle bu söyleşiyi yaptığın için..Okuyucularına da okudukları için teşekkürlerJsevgiler..