14 Şubat 2012 Salı

Erkan Sezgin arkadaşımın blogunda geçen yıl yayınlanan röportajım..


HEM HEYKEL HEM DE TIRAŞ (Söyleşi)



Birkaç yıl önce iş yerinde öğle arası oturduğum piknik masasına biri daha oturdu. Hoş beşten sonra öğrendim ki bir şehir plancısıymış. Kendisine de söyledim gördüğüm ilk şehir plancısının o olduğunu. Aradan birkaç ay geçtikten sonra bizim müzmin bekar bir arkadaşın yeni evlendiği eşiyle tanıştım. Meğer o da şehir plancısıymış.

Demem o ki, meraklıyım insana. Mümkün mertebe değişik insanlarla tanışmak, konuşmak, merakımı gidermek isterim. Sonuçta yaşamı öğrenmenin, çözmenim yolu bir yerde yaşamın her alanından insan tanımak, onlardan öğrenmekten geçer. 

Sona doğru hızla ilerlediğim yaşamımda hala tanımadığım insanlar bilmediğim konular çok. O nedenle bizim Şerife’nin bir Heykeltıraş arkadaşı olduğunu görünce hemen sanal arkadaş oldum. Sergi açtığını öğrenince de hemen soluğu galeride aldım. Hayır, açılışa yetişemedim, telafi vizesi gibi ziyaretçilerini beklediği bir günü olduğunu öğrenince.

Aziz Nesin, hikayelerinden birinde bir komünistle karşılaşmasını anlatır. Komünist olduğunu öğrendiği komşularının oğlunu sakallı görünce der ki komünist sakallı olur.Ben de baktım Nermin kısa saçlı. Bugünlerde gördüğümüz ucubenin heykeltıraşı da kısa saçlı ve sakallı. Nasıl ressam dediğin top sakallı bereli olursa anlaşılan heykeltıraş dediğin de kısa saçlı oluyor demek. Belki de mesleki bir gereklilik bu. Hani aşçılar yemeğe saç düşmesin diye ya saçları kazıtır ya da bere takarlar, belki heykeltıraşlar da heykele saç düşmesin diye kısa saçlı oluyor. 

Evet, sonunda bir heykeltıraş gördüm, tanıştım dedim ki belki bloğumdaki okuyucularım da merak eder bir heykeltıraşı. Söyleşi teklifimi kabul etti sağ olsun. Sorduğum sorularla ortaya çıkan cehaletim için şimdiden özür diliyorum. Evet, başlıyoruz… 



Benim hareket ettiğim yerden başlayacak olursak, sen ne zaman gördün heykeltıraşı?Büyüyünce heykeltıraş olacağım mı maceranın başlangıcı? Baban kalp krizi geçirmedi mi bunu duyunca? İtiraz etmedi mi ailen? Yani nasıl başladı macera?

Ne yalan sööleyim bende  41 yaşında fakülteye başlayıncaya kadar hiç heykeltıraş görmemiştim..Ressam çok görmüştüm de heykeltıraş ne mene bişeydir bilmiyordumJSınavı kazandığımda  niyetim resim bölümüne gitmek ve zaten benim için bir uğraşı olan bu alanda yetkinliğimi diploma ile tescillemekti. Bu niyetle de kayıt yaptırmaya gittim zaten. Ama birden; ben heykel okucağım dedim yanımdaki arkadaşıma..AAA!! hatta baya uzun bir şaşkınlık nidası ile aaaaaaaaaa!!!çıktı ağzından. Ne alakası var, nerden çıktı diye sordu. Bilmem, içimden ööle geldi dedim ve kararımı hemen uygulamaya koyarak heykel bölümüne kaydımı yaptırdım..
                              
Benim metabolizmada ters işleyen bişiler var sanırsam çünkü  karar mekanizması öncelikle davranıyor ardından hareket ile ilgili düşünce geliyorJSpontane kararlar ile hayatı yaşadım her zaman. Küçükken ya da gençken büyüyünce heykeltıraş olucam  hayalimde yoktu üstelik JKaydımı yaptırdıktan sonra arkadaşıma gel heykel bölümünü bir görelim dedim ve hayatımda ilk defa Atatürk heykelleri dışında heykelleri orada gördüm.. Kendimi bir denize düşmüş sandığımı hatırlıyorum. Yukarıdan değil denize içinden bakmak gibiydi ve çok heyecanlanmıştım.

                                                     Fakültede atölyeJ
Eğitime başladıktan sonra da deniz diye düşündüğüm şeyin aslında büyük okyanus olduğunu öğrenecektim..Şimdi düşünüyorum da heykeli seçmek  benim içimdeki maceracı kişilikle ilgili, kaşif olmak ile ilgili olduğunu görüyorum..Keşfedilmiş topraklar olsa da ben kendim için yeniden keşfetmeliyim duygusuyla hareket ediyorum..Tırmanılmış zirvelere birde ben tırmanmalıyım diyorum..Bişey fark ettim birden sevgili Erkan; ben kendim için hep zor yolu seçmişim..aa!gerçekten çok ilginçJJJzor yollar, zor durumlar, zor insanlar..ve hepside benim seçimim..Sanırım hayatın beni sınamasına izin vermeyip hep kendimi sınamaya çalışıyorum..hıımmm!! ilginç bir durum..üzerine düşünmem lazımJ

                                                    yaptığım duvar resmine dayanmışkeneJ)

Babam duyduğunda kalp krizi geçirmedi ama nerden çıktı bu diye somurtuk bir ifade ile sordu(çünkü eğitim sponsorum oydu)  Annem ise şaşkınlık içinde sen resim yapıyordun  şimdi heykel mi yapıcan diye sordu..Kesinlikle büyük bir bozum yaşadılar..Bağ bozumu zamanları gibi ama bizimkiler heykel bozumu yaşadılarJ)Ama hiç aldıracak halde değildim çünkü ben büyük bir maceraya atılacakmış kadar heyecan içindeydim..Sevgili Nuray Klimancero’ya tırmanırken aynı heyecanı yaşamıştırJ
              kargalar ve martıları çok severim…

İtiraz edemediler bile çünkü; 41 yaşında hayatını yeniden yapılandırma gereği duyarak, spontane bir kararla 18 yaşında evlenip ve yine aynı şekilde kararla 22 yıllık  uyku hali olan evliliğini sonlandıran, üstüne giydirilmiş olan; sessiz ,sakin, utangaç, aşırı sorumluluk sahibi niteliklerini üzerinden silkip atan yepyeni bir insan vardı artık.
 Bununla ilgili bir dip not düşmek istiyorum; “kadınlar, çok nadir olanlar dışında büyük çoğunluğu yaşamlarını hormonlarının yönlendirmesiyle yaşıyorlar..Hormonların etkisi azaldığında yada ortadan kalktığında bir kadın artık beyni ile düşünmeye başlıyor. Ben yaşamda nerdeyim diye bir kez farkındalıkla soran kadını artık hiçbir hormon engelleyemiyor..yaşasın aklın devreye girişi!! kahrolsun kimliksiz hale getiren hormonlar!!
                                              kürede benmiyim??

Sanatçı olunmaz doğulur mu? Yoksa bizden hala bir Rodin çıkar mı?

Elbette sanatçı olmak için okullu olmak gerekmiyor..Okuldaki ilk haftamda atölye hocamla bunun tartışmasını yapmıştım. Hocamız şööle demişti; “sizler sanatçı adayısınız, buradan mezun olduğunuzda sanatçı olacaksınız” Bence bu çok saçma bir görüş sanatçılık öğrenilmez okullarda, tekniklerle sanatın dalları öğrenilir, öğrenilen her teknikte ne kadar iyi olursan ol yaratıcılığın yoksa seni sanatçı değil, zanaatçı yapar. Ben heykel ve resimlerimi yaratmadan önce kendi kendimi yarattım..tamamen özgün bir dille bir “şey”den bir“birey” yarattım.Ayy! burda megolaman bir tavırla çok güldüm..hehehe!! diyerek..

                                         değişim süreci başladı..ommmmmmmmmmmmm!!!:))

Şöyle diyeyim sevgili Erkan. Senden bir Rodin çıkmass(ama teknikleri öğrenen herkes kadar sende heykel yapmayı öğrenirsin)J..ben de olamam.zaten nerm olarak tanınmak isterimJ

                                                           amazon olmak!!!
Senin bu sergideki heykellerine elbise giydirmişsin gibi geldi bana. Yani elbiseli heykel gördüm de heykele elbise giydirildiğini yeni gördüm. Caiz midir hocam heykele elbise giydirmek?Peki, bu durumda Mehmet Hoca Ucubeye bir başörtüsü taksa kurtarabilir miydi heykelini? İnsanlığın en önemli sorunu başörtüsü teması ile?

Heykellerime giydirdiğim aslında toplumun kadına giydirdikleri bir anlamda..Bu çalışmalarımın genel adı “Vitrindeki Kadınlar”.Yaşamda durduğumuz her yer bir vitrin
       
 Bize çevrilmiş bir bakış; bu  sokakta, işte, evde, gazetede,dergide, bir topluluk içinde kısaca aklına gelen her yerde olabilir..Vitrindeymişcesine  bakılmak..görülmek bile değil sadece bakılmak..İşte ben baktığımı görerek bu kadın bedenlerini giydirdim bir nev’i..kadının meta oluşa dikkat çekmek istedim.
.çeyizini üstünde taşıyan bir genç kadın oldu birinde; sandığındaki dantel perdeleriyle, yazmalarıyla, yünleri ve düğmeleriyle..ve boynundaki evlilik zinciriyle..

Bir diğeri tüm zenginliğine,gösterişine, parlak taşlı kemerine ve ona bağlı süt güğümüyle(etinden,sütünden, her şeyinden yararlanılır), boynundaki zincirle köleliğini vurgulamak istedim. Faceten bir arkadaşım bu heykele dair yorum yapmamamı istedi. Ona sence ? diye sordum. Ve yorumu sevgili Şerifenin yapmasını istedim.O; “en süslüler, en köledirler” dedi. Eveettttt!işte buydu bunda aktarmak istediğim..

Nermin, senin bu sergideki heykellerin hepsi kafasız biri ise yarım akıllı pardon yarım kafalı. Sen bize ve topluma bir şey mi ima ediyorsun Aziz Nesin gibi?

                            Heykellerim kadın torsolarından oluşuyor ve dediğin gibi biri yarım kafalıJ

Yahu bu toplumda kadınlar kafalarıyla değil bedenleriyle kimlik kazanıyor..Yarım kafası olan çalışmada sanat dünyasında hem model hem de onu kendine tema olarak ele alan sanatçı kadını vurguladım.
Birinde de çocukluğumda sakızdan çıkan artist resimlerinden esinlendim ve bira kapaklarında  kolajladım artist fotolarınıJ

.mesaj ne yazık ki yine düşünen insanlara gidiyor..kafası ucubik imgelerle dolu insanlar sence vermek istediğim mesajı anlayabilir mi???   
                                                  
J Saçı uzun aklı kısa tanımlaması yapılan bir toplumda ben hep saçımı kısa kestim..hahahaha..belki mesaj alınır diye..nafileee..


Ben heykellerimi giydirmiyorum, örtmüyorum. Mehmet Aksoy heykellerine başörtüsü taksaydı da yine ucube olarak nitelenecekti Başbakan tarafından. Heykel düşündüren bir şeydir. Özelliklede soyutlama yapıldıysa..İzleyiciyi düşünmeye sevk eder..
  
Bence ucube nitelemesi çok talihsiz bir söylemdir bir ülke başbakanı için..Gerçekten de fiziksel olarak bir ucube olan birinin naturalist bir üslupla heykelini  yapabilirdi Mehmet Aksoy..O zaman ne diyecekti merak ediyorum sayın başbakan..Yönetim zoruyla benim heykelime müdahale edilseydi neler hissederdin diye sormuşun yaa..Hiç fark etmiyor benim heykelime müdahale edilmemiş olması..Mehmet Aksoy’un heykeline yapılan müdahale benimde canımı yaktı..Çünkü bu müdahale  çağdaşlığa, aydınlığa ve düşünceye  yapılan bir müdahaledir. Ve heykel sadece bir araçtır buradaLLL
 Beyninde ucube düşünceler ve kavramlar olan insanlara sen bir kadın bedenini olduğu gibi sunsan da onun çıplaklığı ile onu ucube olarak görürsün.
.                                                                     tuborg ödül heykelcikleriL

 Bir firma için yaptığın ödül heykelciklerini görünce aklıma geldi. Şimdi, ben ortaokuldan beri ne ödül almış ne de takdir edilmiş biriyim. Ortaokul bilgi yarışmasında kazandığım dolmakalem de çoktan atıldı gitti. Anlayacağın, torunlarıma gösterecek hiçbir ödülüm, başarım, plaketim falan yok. Diyorum ki bana şöyle bir heykelcik yapsan ben de altına bir şeyler yazsam maksat torunlar komplekse girmesin. Mümkün mü böyle bir şey ya da teklif geldi mi böyle? (Sonuçta her şey ihtiyaçtan doğar ve bu da gördüğüm kadar büyük bir ihtiyaç) 

Ödül heykelcikleri beni çok yaralayan bir konu..Hala içim acıyor..kendime kızıyorum aklıma geldikçe..İnsanlara güvenip hala kazıklar yiyorum. Büyük firma oluşuna  güvenip “adam gibi bira” sloganına sahip TUBORG firmasından da kazık yedim..Ama benim kazıklarım ödül heykelciği şeklindeydiJ İstersen elimde fazlasıyla olan bu heykelciklerden sana bir tane veririm, oturur bir yerde bira içeriz.. “en iyi bira içicisi” ödülü diye sana veririm bir heykelcik..hem sen mutlu olursun hem de torunların mutlu olurJtam bu noktada dün bir arkadaşın paylaştığı şiiri okudum ve çok etkilendim..ben bir badem ağacıyım dedim sonra;
ARKADAŞIM BADEM AĞACI
Sen ağaçların aptalı 
Ben insanların 
Seni kandırır havalar 
B...eni sevdalar 
Bir ılıman hava esmeye görsün 
Düşünmeden gelecek karakış.. 
Acarsın çiçeklerini .. 
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü... 
Bir güler yüz bir tatlı söz.. 
Açarım yüreğimi hemen 
Yemişe durmadan çarpar seni karayel 
Beni karasevda 
Hem de bilerek kandırıldığımızı 
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza 
Koş desinler bize şaşkın 
Sonu gelmese de hiç bir aşkın 
Açalım yine de çiçeklerimizi 
Senden yanayım arkadaşım 
Havanı bulunca aç çiçeklerini 
Nasıl açıyorsam yüreğimi 
Belki bu kez kış olmaz 
Bakarsın sevdan düş olmaz 
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama 
Vur kendini sen de bu güzel havaya

Alıntı.
        
             Duyduğum kadarıyla Kırşehir’in girişinde Muharrem Ertaş’ın bir heykeli varmış. Bunu gören biri “bunca Atatürk heykeli gördüm, saz çalanını ilk defa görüyorum” demiş. Buradan hareketle, Atatürk’ten sonra en çok heykeli dikilen kimdir Türkiye’de ve de dünyada?

Aziz Nesin gibi benimde bir Atatürk Heykeli hikayem var. Bronz büstüme mermercide kaide için granit kesiyorum, büstte tezgahın üstünde duruyor. Gördüğün gibi soyutlanmış bir büst. Mermer almaya gelen teyzenin biri yanıma geldi ve bana; sen heykeltıraşçımısın diye sordu? Teyzemi bozmak istemedim ve evet dedim gülümseyerek.Sonra bronz büste elini koyarak; bu Atatürk heykelini sen mi? yaptın die sordu.Önce bir şaşkınlık sonrasında müthiş bir kahkaha patlattım. Deli gibi gülüyorum(gibisi fazla))teyze ve mermerci çok şaşırmıştı..Evet teyzem dedim ben yaptım bu Atatürk heykeliniJ

                          bronz büst

Yaa! şimdi kadıncağızı bozmaya ne gerenk vardı dimi ama? J Üstelikte 3. sınfta olmama rağmen annem bile bana hala; ne zaman heykel yapacaksın derkenJ Yavvv!başbakana pek kızmamak lazım aslında . Onun da bildiği tek heykel Atatürk heykelidir belki..Bu ülkede Atatürk’e benzemeyen binlerce başka başka adam heykeli meydanları süslüyorken, ve her heykel Atatürk heykeli sanılıyorken, ucube söylemi için hak vermek gerekir diye düşündüm birdenJ

Gördüğüm kadarıyla heykel yaparken taş, mermer, ahşap vs. bir çok malzeme kullanılıyor. Bu aynı zamanda bir heykeltıraşın bir çok şeyi bilmesini de gerektiriyor. Kullanılacak malzemeler, mukavemet, heykel büyükse demir-çimento. Nasıl başa çıkıyorsunuz?

Heykel yapmak için farklı teknikler ve bir sürü malzeme var..Bazen malzeme beni çeker ve ona göre tasarım yaparım..Tabii malzemeye göre tekniklerde değişiyor, aletlerde.Taş çalışırken kullandığın araç ile ağaç çalışırken kullandığın araçlar farklı. Hemen hemen her teknik ve malzeme ile çalıştım..
Elbette yapım aşamasında pek çok zorlukla karşılaşma olasılığın her an var..Bazen öyle bir an olur ki heykel bitmiştir, sergilenmek üzere gitmeye hazırken bir anlık dikkatsizliğin sonucu  elinden düşürür ve kırılmasına neden de olabilirsinJbaşıma böyle bişey gelmişti ve etrafımdaki herkes bir anda dağılmıştı..dışarı çıkıp ağlamıştım bendeJ



Ama ben çok inatçı biriyim..aynı tasarımı bu kez afyon mermeri ile yapmıştım..Kısacası sanatçılığım sadece tasarladığım an’dadir.Ondan sonrası ameleliktir heykel sanatında..ama ben her aşamasını çok seviyorum..

Sanırım en çok heykeli yapılan Atatürk’tür. Her ne kadar benzerlik taşımasa da heykeller, o niyetle yapılmışlarJ
                                               nuh,gemisi ile ağrı dağı tepesinde otururkene

Heykel sanatına yabancı bir toplum olmakla birlikte, heykele ya da heykeli dikilmiş kişilere saygı büyüktür. Neden kaynaklanıyor sence bu?

Evet haklısın yeni biriyle tanıştığımda  ve heykeltıraş olduğumu öğrendikten sonra ,birkaç cümle sonrası söylediği şey; benimde heykelimi yapar mısın? oluyor..Sanırım insanlar ölümsüzlük kazanma dürtüsüyle böyle düşünüyor. Ya da merkezde olma duygusu..hani dünya her birimizin etrafında dönüyor yaa egolarımıza göre..işte bundan dolayı herkes heykelini yaptırma hevesindeJ

Heykellerinden biri tıpkı sen. Yoksa ölmeden kendi heykelimi yapayım ne olur ne olmaz diye mi? Gelecek nesiller, torunlar falan dikerler mi Germencik Parkına bir heykelimi? Bir de yani nasıl desem bize de nasip olur mu dersin bir heykel?


Ben kendi heykelimi yapmadım. Ama fotoğrafta görünen benim ilk imgesel büst çalışmamdı ve bittiğinde herkes bana benzediğini söyledi..


Büstü çalışırken  kendi yüzüme bakarak çalışmadım ama..kendi ruhumu aktararak çalıştım..Bu çalışma benim için çok önemli çünkü gerçek anlamda çalıştığım ilk heykel oluşu hemde bana yaşattığı farkındalık onu önemli kılıyor..Çünkü onu çalışırken heykel yapmanın insan olmakla ne kadar benzeştiğini fark etmiştim. Benim heykeli biçimlendirmem ile, benim, senin kısaca tüm insanların biçimlendirilmesi ve sonra da insan olarak yaşamın içine karışması birbiriyle neredeyse aynı..bu düşünce ile sonradan mezuniyet sergi davetiye ve afişime koyduğum, ve şimdi de web sitem de(nerminsozel.com) ilk sayfamda izleyici ile buluşan  heykele dair düşündüklerimin sözcüğe dökülmüş hali var;

   Somutun dışında soyut, soyutun içinde somuta ulaşma çabası...
Heykel yapmak, tıpkı insan gibi olmayı duyumsatıyor. Çamuru her eklediğinde ya da çıkardığında, kendine eklediklerin ve çıkarttıkların ya da taş çalışırken kendinde yonttukların, bazen sadece törpülediklerinle kendini oluşturmak gibi. Henüz hiçbir sey tam değil. Ne ben ne de heykellerim.
Nermin Sözel


Orta okuldaki resim öğretmenimizin zorlamasıyla naylon bir topa döktüğümüz alçıyı yontarak bir kafa heykeli gibi bir şey yaptım. Sonra da bizim incir bahçesine de gömdüm. İleride bulunsun diye. Var mı senin de böyle fantezilerin?

Heykele dair pek çok fantezim var  sevgili Erkan..Ama onları burada anlatmayım..Bundan sonraki çalışmalarımla anlatmış olayımJJJ

Çok teşekkür ediyorum sana benimle bu söyleşiyi yaptığın için..Okuyucularına da okudukları için teşekkürlerJsevgiler..

1 yorum:

  1. Geçen yıl bu röportajı Erkan ile yaptığımız da ortaya bu kadar keyifli bir çalışma çıkacağını düşünmemiştim..Ben büyük keyif almıştım..şimdi sevgili Erkan'ın izniyle röportajı kendi blogumda yayınladım..keyifli okumalar:)

    YanıtlaSil